Evrensel’den Soner Yalçın’a eleştiri: İki yüzlü

Evrensel’de Ahmet Yaşaroğlu imzalı “Bir ikiyüzlünün hezeyanları” başlığıyla çıkan yazı şöyle:

“Sözcü Yazarı Soner Yalçın 23 Temmuz’daki yazısında yine sola attı, tuttu. Bu kez konu Kıbrıs Harekatı’nın 50. yılı. Öyle anlaşılıyor ki solun, harekatın “50. yıl şenliklerine” ortak olmayışı Soner efendiye dert olmuş. Yazısının sonunda “TİP’ten Emek Partisine (ki DEM’i saymıyorum bile) kendini solda görenler Kıbrıs zaferini niçin kutlamadı?” diye soruyor. Yazısına SPS -katı insan sendromu- hastalığından örnek vererek başlıyor. Bu hastalığın temel özellikleri arasında büyümeyi, yürümeyi engellemek gibi özellikler var. Sol bu hastalığa tutulanlar gibi büyüyemekle eleştiriliyor. Harekatın 50. yıl şenliklerine, “halkın zafer şenliklerine” katılmamak gibi nedenler bunun deliliymiş, bu nedenle büyüyemiyorlarmış vb. Harekatın 50. yılı nedeniyle Soner Yalçın tarafından peşinen işgal ve ilhak destekçisi ilan edilen halkın bir “şenlik” yaptığı pek görülmemişse de sol bu görülmeyen şenliğe katılmamakla eleştiriliyor! Bu yazıda konu Kıbrıs ama Suriye veya Irak’a yönelik harekatlar da olabilirdi ve Soner Efendi yine geçmişte söylediği gibi aynı şeyleri yine söyleyecekti. “Eleştirisinin” özü solumuz neden sosyal-şoven değil diye dövünme olarak özetlenebilir.

Önce eğer sol genel olarak devletin kutladığı 50. yıl “şenliklerine” katılmadıysa onları tebrik etmek ve bundan memnuniyet duymak gerekir. Ama en azından solda sayılan CHP’nin, aynı zamanda geçmişte bu harekatın siyasi sorumlusu olduğunu ve bu “şenliklere” aktif olarak katıldığını biliyoruz. Sol geniş bir kavram olduğundan ve kendini solda gören hemen her örgüt ve kişiyi kapsadığı için ve burada özel olarak partilerin isimleri verildiği için onlar adına bir değerlendirme yapmak olanaklı değil. Ama Emek Partisinin politikasını yakından takip eden birisi olarak bu partinin Kıbrıs’a ilişkin politikasını ana çizgileri ile birkaç cümlede özetlemek olanaklı. Emek Partisi, Kıbrıs’a dışarıdan gelen ve dış müdahalede bulunan bütün güçlerin Kıbrıs’tan elini çekmesini, adayı terk etmesini, Kıbrıslı Rumların ve Türklerin Kıbrıs halkı olarak kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesini savunmaktadır. Çeşitli biçimlere dayalı birlikte yaşama da konfederal bir yapıya da ayrı devletler olarak yola devam etmeye de ancak bu iki halk karar verebilir. Soruna böyle bakılınca devlet yönetiminin işgal ve ilhak “şenliklerine” katılmamaktan daha doğal ne olabilir ki?

Biz ekonomik baskılardan bunalan işçi ve emekçi halkın ne tür bir “şenlik” yaptığına tanık olmasak da Soner Efendi “50. yıl şenliklerine katılmak için bir dizi neden sıralıyor, adeta bir destan yazıyor. Ama “küçük” bir defosu var: Destek ve şövenizm konusunda bütün söylediklerini, hatta daha fazlasını yapan, bir zamanlar Denktaş’la da yakın ilişkiler kuran ağabeyi “Doğu”nun” partisinin neden yüzde 1’i bile bulamadığı üzerine tek söz etmiyor. Türk şovenizmini ve gericiliği desteklemekte kendisini “sosyalist vb.” sayan Perinçek’ten daha iyi bir örnek bulunabilir mi? Sağda ise zaten onların ideolojik konumlarından ötürü bunun örnekleri çoktur ve onlar şovenizme varan milliyetçililiğin gerçek sahipleridir. Aslı varken taklitlerine itibar edilmeyeceğini hayat tecrübesi olan hemen herkes çok iyi bilir. Soner Yalçın bütün bunlar üzerine bir şey yazmaz, yazdığında da bizleri MHP’nin faşist bir parti olmadığına inandırmaya çalışır. Bugün düzen partilerinin güçsüzleşmeleri, halk için güçlü bir alternatif -CHP’nin köpürtülmesine rağmen- olamamalarının nedeni halkın gerçek sorunları karşısında aldıkları ikiyüzlü tutumdur. Genel olarak düzen partilerinin önemsiz ayrıntılar dışında AKP ve MHP tarafından uygulanan mevcut ekonomi politikalarına bir itirazları bulunmamaktadır. Bu da iktidara nefes aldırmakta, onun gerici manevralarına, yeni saldırı planları yapmasına imkan tanımaktadır.

Gelelim önümüze atılan meselenin özüne: Kendi özgünlükleri olan Kıbrıs Sorunu bir yana, genel olarak sol, sosyalist, komünist partilerin ve kendini bu ideolojilerle tarif eden kişilerin kendi gericilerinin önlerine getirdiği “dış sorunlarda”, “milli sorunlarda” kendi burjuvalarının ve onların devletlerinin peşine takılmaması gerekir. Sosyalistler vb. ulusların, halkların birbirlerini kesip, doğraması suçuna ortak olamayacakları gibi, bu tür durumlarda işçi ve emekçi halkı uyarmak ve bilinçlendirmek, onları içerdeki düşmana yani kendi burjuvalarını ve yönetimlerini devirmek gibi bir göreve çağırmakla, bunu örgütlemekle yükümlüdürler. Kendi emperyalistlerinin, gericilerinin peşine takılarak halkların, tek tek ülkelerde işçi sınıflarının birbirlerine karşı savaşmalarının, birbirini boğazlamalarının en kötü örneği Birinci Dünya Savaşı’nda Birinci Enternasyonal partilerinin “vatan savunması” adına kendi emperyalist burjuvalarının, kendi gericilerinin peşlerine takılmaları olmuştu. Ama bu partiler içindeki gerçek enternasyonalistler buna karşı çıktıkları gibi, kendi burjuvalarını devirmek için, yani “içerdeki düşmanı” devirmek için çaba göstermişler, Bolşevikler bunu başaran tek parti olarak Ekim Devrimi’ni gerçekleştirmişlerdir. Kıbrıs halklarına akıl öğretecek değiliz ama halkların mücadele tecrübelerinin özetini onlara hatırlatabiliriz: Kendi gericilerini devirmek, dış müdahalecileri kovmak, kendi geleceğini kendi tayin etmek. Ülkeyi yönetenlere söyleyeceğimiz de Kıbrıs’tan ellerinizi çekin, halkların kararlarına saygı duyun olacaktır.

Sosyalistler elbet ulusal sorunlara duyarsız değillerdir. Ülkenin işgale uğraması, dış müdahaleye maruz kalması, her türlü emperyalist politikaya, müdahaleye karşı onlar, ülkenin bağımsızlığı ve kurtuluşu için mücadele ederler, savaşırlar ve gerektiğinde ittifaklar da yaparlar. Ama bütün bunlardan sonra iki de bir başımıza kakılan “solun zayıflığı” üzerine de birkaç satır yazmak gerekir: Evet, sol ve sosyalist partiler bugün zayıftır. Ama onların güçleneceği alan kendi gericilerinin, burjuvalarının, şövenistlerinin peşine takılmaktan geçmez. Bu yol halkı bölme, parçalama ve birbirine düşman etme yoludur. Oysa işçi ve emekçi halkın temel ve acil taleplerini güçlü bir biçimde savunmak, faşizmin ve sermayenin saldırısını püskürtmek için birleşmeye, ortak mücadele hattını örmeye ihtiyacı vardır. Sosyalistlerin gelişip güçleneceği alan da burasıdır. Bu başarılı olursa soldan, halktan yana gözükerek onun sağlıklı tepkilerini her fırsatta zayıflatmaya çalışan Janusların -Roma mitolojisinde bir yüzü sağa, bir yüzü sola bakan tanrı- halkın bilincini bulandırma çabaları sonuç vermeyecek, hizmet ettikleri gericilik ve sermaye yenilgiye uğratılacaktır.”

Gazeteci yazar Soner Yalçın’ın eleştiriye konu olan yazısı ise şöyle:

İLGİLİ HABER: https://www.odatv.com/yazarlar/soner-yalcin/soldaki-kati-insan-sendromu-120054497

“Kanadalı ünlü şarkıcı Celine Dion’u bilirsiniz.

İki yıldır sahnelerden uzak; milyonda bir görülen “katı insan sendromu/SPS” hastalığına yakalandı.

Bu sendrom; büyümesini, yürümesini zorlaştıran, ses tellerini etkileyerek istediği ses tonunun çıkmasına engel olan ve kronik ağrı yapan nörolojik bir hastalık….

Duruş bozukluğuna sebep olan SPS benim aklıma kimi sol hareketleri getirdi: Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’nci yılında Türk halkının zafer şenliklerine ortak olmadılar, tek sözcük yayınlamadılar!

Bu sebeple “hastalar”; büyüyemiyorlar, yürüyemiyorlar, seslerini istedikleri gibi çıkaramıyorlar. Katı insan sendromundan muzdaripler ve itibariyle duruş bozuklukları var…

Ah ne yazık ki bu hastalığın henüz tedavisi bulunamadı, sadece erken tanı hastalığın ilerlemesini durdurabilir.

Celine Dion, hastalığa yönelik yoğun bir tedavi uyguluyor. Peki ya neoliberalizm etkisindeki bizim Cihangir solcuları?

Kıbrıs Barış zaferinden utanan bir sol hareket olabilir mi?

Bakınız:

****

Türkiye, sosyalistlerin iktidara gelmesini önlemek için seçimleri tanımayıp darbe yapan faşist Albaylar Cuntası’nı yendi…

Türkiye, faşist 21 Nisan diktatörlüğünü yendi…

Türkiye, faşist Aprilliler liderliğini yendi…

Türkiye, “sosyalist” diye George Papandreu’yu iktidardan indiren CIA’yı yendi…

Türkiye, Papandreu’yı terk edip faşistlerle işbirliği yapan dönek 48 milletvekilini yendi…

Türkiye, askeri darbeden hemen sonra Yunanistan’a destek ziyaretinde bulunan başta Richard Nixon’dan Amerikan Başpiskoposu Lakovos’a, Amerikan Askeri Misyonu başkanı General Van Fleet’ten Amerikalı senatör Edward Dervinsky’e tüm Amerikalıları yendi…

Türkiye, darbeye karşı isyan başlatan Politeknik Üniversitesi’ndeki 24 devrimci öğrenciyi katledenleri yendi…

Türkiye, toplu sözleşmelerde hakkını vermeyen Yunan işçilerini sömüren Amerikan petrol şirketi Standart Oil’i (ESSO) yendi…

Türkiye, askeri cunta döneminde binlerce solcuyu gözaltına alanları, tutuklayanları ve (Selanik askeri okul öğrencisi Georgios Papagiannis’in çatıdan atıp öldürülmesi gibi) işkencede 43 devrimciyi katledenleri yendi…

Türkiye, 15 yaşındaki Vassilis Peslis gibi yüzlerce insanı katledenleri protesto etmek için kendini yakarak öldüren Aristoteles Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi öğrencisi Nikos Roukounakis’in de intikamını aldı…

Bu kadar değil:

****

Yunan faşist darbecileri sadece kendi halkını değil, Kıbrıs’taki Türkleri katletmeye ve Türkiye’ye meydan okumaya başladı.

Türkiye geri adım atmadı:

Türkiye, Kıbrıs’ı Yunan toprağı yapmak isteyen faşist (Kıbrıslı Savaşçılar Ulusal Örgütü) yarı paramiliter EOKA darbecilerini yendi…

Türkiye, anti komünist X örgütü ve lideri Georgios Grivas’ı ve Denktaş’ın eli kanlı teörist dediği faşist komutan Nikos Sampson’ı yendi…

Türkiye, Kıbrıs Türklerini katletmek için dağa çıkan ırkçı Rum faşistleri yendi…

Türkiye, Ayvasıl’dan Gazimağusa’ya 103 Türk köyünde katliam yapan, 20 bin Türk’ü göçe zorlayan Rum çetecileri yendi…

Türkiye, Kıbrıs Türk Kuvvetleri Komutanlığı’nda vazifeli Binbaşı Nihat İlhan’ın ailesinden evinin banyo küvetinde saklanan eşi Mürüvet İlhan ile çocukları Murat, Kutsi ve Hakan’ı ve bir gecede toplamda 538 Türk’ü öldürenleri yendi…

Türkiye, Alaminyo’da 15 Türk’ü idam eden Rum faşistleri yendi…

Uzatmayayım:

Türkiye, ambargo tehdidine rağmen kararlılığından geri durmadı Amerikan-İngiliz emperyalizmini yendi…

TİP’ten Emek Partisi’ne (ki DEM’i saymıyorum bile) kendini solda görenler Kıbrıs Zaferi’ni niçin kutlamadı?

Sorunun yanıtı için bu arkadaşlara; başta yazdığım katı insan sendromu/SPS teşhisini koymak gerekiyor. Duruş bozuklukları var çünkü…

Kim faşist, kim solcu bu tartışmayı sürdürmeliyim…”

Author: Seher Alp

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir